Böyle
hayal etmemiştim.
İlk
ciddi korumalık görevimin bu şekilde başlayacağını, yanlış
kişilerden korumam gereken adama silah doğrultacağımı tahmin
bile edemezdim.
Ama
tüm suç onundu. Şu şehzade bozuntusu sebep olmuştu her şeye.
“Padişah sizi
bekliyor.”diye hatırlattım. Silahım onun sırtındaydı. “Lütfen
bizimle gelin, efendim.”
“Bunu
neden yapayım?”diye sordu sakince. “Seni korumam yaparken bana
mı danıştılar?”
Kızmaya başlıyordum.
“Efendim!”
O
esnada, açık olan kapının diğer yanında Tarık belirmişti.
Nefes nefese kalmıştı, belli ki koşmuştu.
Durup
şehzadeye zoraki bir selam verdi.
“Demek
sen de buradasın.”diye konuştu Kenan, gözleri Tarık’taydı.
“Şimdiye kadar öğrenmiş olman gerekirdi. Nasıl olur da hala
peşime düşme zahmetine girersin?”
“Beni
zor kullanmaya mecbur etmeyin.” Silahımın kilidini açtım.
“Padişahtan tam yetki aldım. Gerekirse sizi zor kullanarak da
alıkoyabilirim. Lütfen, beni buna mecbur etmeyin.”
“Demek
özel yetkin var. Korkmalı mıyım?” Güldü. “Korkmalıyım
sanırım. İlk günden elinden dayak yersem sonrasında başıma
daha neler gelir kim bilir?” Ellerini sanki kelepçe takacakmışım
gibi önünde birleştirip uzattı. “Yani, geliyorum.”
Silahımı yavaşça
indirdim. “Araba dışarıda, efendim. Gidelim.”
Tarık’la benim aramda
yürüyordu şimdi.
Tuhaf
bir adamdı bu şehzade. Ne işi vardı ki böyle pis bir yerde? Bir
şehzadeye yakışıyor muydu hiç bu tür davranışlar?
Silahımı belime soktum
yeniden. Arabanın kapısını açıp geçmesi için kenara
çekildiğimde, binmeden önce durup yüzüme baktı. “Yazık
olacak bu güzelliğe…” diye mırıldandı kendi kendine. “Keşke
biraz daha çirkin olsaydın. O zaman senin için bu kadar çok
üzülmezdim.”
Başımı
yere eğdim öfke ve utançla. Ne diyordu bu adam böyle? Az ötemde
dikilmekte olan Tarık garipsemiş bir şekilde bizi izliyordu hem
de.
Arabayı ben kullanıyordum
yine. Tarık yanımdaki koltuktaydı, Kenan ise arkada somurtuyordu.
“Kaç
yaşındasın?”diye sordu aniden, benim oturduğum koltuğa abanıp.
Çocuk gibiydi tavrı. “Epey genç görünüyorsun.”
Ciddiyetimi bozmadım. “Yirmi
iki.”
“Benden küçükmüşsün.
Demek babam sana özel yetki verdi, ha? Sana güveniyor olmalı.”
Yanıt
vermedim. Tarık göz ucuyla beni süzüyordu.
“Babamın niye seçtiğini
anlayabiliyorum.”diye sürdürdü konuşmayı Kenan. “Bana silah
çeken ilk korumasın. Cesaretine bayıldım.”
Burun
kıvırdım. “Ben de sizin ukalalığınıza…”
“Ne?”
“Yok
bir şey, efendim. Saraya diyorum, çok yaklaştık.” Tarık alttan
alttan gülüyordu.
Saraya
vardığımızda, arabadan indim ve Kenan’ın kapısını açıp
beklemeye başladım. İnerken yüzündeki sırıtmayla karşımda
durup yanağımı sıktı ve tepki beklemeden saray kapısına doğru
yürüdü.
Tarık
yanımdaydı. “Takma kafana. O gördüğü tüm kızlara aynı
şekilde davranıyor.”
“Takmıyorum zaten. Şımarık
yetiştirilmiş sıradan bir şehzade işte.”
Sarayın süslü ve şaşalı
koridorunda ilerlerken, karşı taraftan gelmekte olan genç ve güzel
giyimli bir kadın dikkatimi çekmişti. Diz üstünde kırmızı bir
elbiseydi üzerindeki. Oldukça alımlı yürüyordu ve parfümünün
kokusunu buradan bile alabiliyordum.
Yanımda benimle birlikte
yürümekte olan Tarık’a kaydı gözlerim. Suratını asmıştı,
belli ki pek de hazzettiği biri değildi bu kadın.
Az
ilerimizdeki Kenan da duraksayıp kadının önünde durdu.
Kadın
gülümsedi. “Kimleri görüyorum böyle? Sen buraların yolunu
bilir miydin, Kenan?”
“Bu
seni ilgilendirmez.”diye kestirip attı Kenan asabiyetle. “Asıl
sen niye buradasın? Yine neler planlıyorsun?”
Kadın
usulca ona yaklaştı. “Ne çabuk bunları sorgular oldun? Daha
şimdiden bıktın mı yoksa benden?”
Kenan
sıkılmış gibiydi. “Söz oyunlarına ayıracak vaktim yok, Jale.
Mümkünse artık bırak peşimi. Yoksa bıkmaktan da öte nefret
etmeye başlayacağım senden.”
Jale
geri çekildi. “Ben artık gitmeliyim. Kalıp seninle bu güzel
sohbeti devam ettirmek isterdim fakat valide sultana verilmiş bir
sözüm var. Ama unutma, yine geleceğim.”
Jale
denen kadın topuklu ayakkabılarıyla döşemeyi döverek ve bana
kaçamak gizemli bakışlarını savurarak yanımızdan geçip
uzaklaştı.
Kenan
odasına gitmek üzere üst kata çıktığında ben de Tarık’la
birlikte personel binasına varmıştım.
“Kimdi
o kadın?”diye sordum ona çaylarımızı yudumlarken. “Sıradan
birine benzemiyordu.”
“Şehzadenin nişanlısı.
Daha doğrusu zoraki nişanlısı… Şehzade hiç istemedi onu. Ama
padişah ve valide sultan onun en iyi hatun adayı olduğunu
düşünüyor.”
“Şehzadenin isteklerini
umursamıyorlar mı yani?”
“Eğer
gerçek bir şehzade gibi davransaydı elbette istekleri göz ardı
edilmezdi. Ama o hiçbir şeyi umursamamayı seçti. Yani söz
söylemeye hakkı olmadığını kendisi de biliyor.”
“Yani
padişah beni bu yüzden tuttu…”dedim düşünceli bir şekilde.
“Onu gerçek bir şehzade haline getirip evliliğe hazırlamam
için… Fakat o kız… Hangi erkek öyle biriyle evlenmek ister
ki?”
“Şehzadeyi seviyor olmalı.
Yoksa o playboy bozuntusuyla da aklı başında olan hiçbir kadın
evlenmez, inan bana.”
“Madem
bu adamdan bu kadar çok nefret ediyorsun, neden bırakmıyorsun
korumalığı?”
Sorun
onu şaşırtmıştı. “Para kazanabilmek için bunu yapmak
zorundayım, bu kadar basit.”
Gülümsedim. “Kızma,
canım. Öylesine sordum sadece.”
Tarık’la odalarımız yan
yanaydı. Hava karardığında, akşam yemeğinin ardından hepimiz
odalarımıza çekilmiştik. Şehzade bozuntusunun sesi çıkmıyordu
şimdilik.
Tam
yatmaya hazırlanırken çalmıştı telefonum. Arayan annemdi.
“Kızım…”dedi sevgi
dolu sesiyle. “Nasılsın? Alıştın mı saraya bakalım?”
Sıkıntımı belli etmemeye
çalışarak konuştum. “Alıştım sayılır. O kadar da hayran
olunacak bir yer değilmiş, anne. Padişah iyi birine benziyordu
ama.”
“Padişahla mı tanıştın?
Gerçekten mi? Ah, bu harika! Nasıl biri? Anlatsana biraz.”
O
sırada telefonum bataryanın azaldığına dair uyarı veriyordu.
“Şarjım bitiyor,
anne.”dedim. “Yarın anlatsam olur mu?”
“Olur
tabii. Yemeklerini aksatma sakın. İyice beslen, tamam mı?”
Tam
kapatmıştım ki telefonu, yeniden çalmaya başladı. Bu kez arayan
Kenan’dı.
“Alo?”
Sesim titrek çıkıyordu.
“Odama
gel.”diye emretti.
“Ne?”
“Odamda davetsiz bir
misafir var, gelip onu kovmanı istiyorum.”
“Davetsiz misafir mi?”
“Çabuk
gel dedim! Burada bir…”
Telefonum son bir ses
çıkararak kapanmıştı aniden. Bataryam bitmişti.
Sinirli bir hareketle
yatağımdan kalkıp yeniden kıyafetlerimi giyindim ve odadan
çıktım.
Kenan’ın odası yan
binadaydı. Yani saltanat ailesinin özel binasında…
Kimseye görünmemeye
çalışarak binanın giriş kapısından geçtim ve boş koridorda
yürüyerek onun odasını bulmaya çalıştım.
Hangisiydi ki onun odası?
Bütün kapılar birbirine benziyordu.
Merdivenleri çıkı üst
kata vardığımda az ötedeki açık kapıya yöneldim içgüdüsel
olarak.
Geniş
bir odaydı. Kocaman avizeler sarkıyordu tavandan aşağıya.
Karşıdaki duvarda birçok farklı şekilde ve tasarımda gitar
duruyordu. Gereğinden fazla büyük yataksa sağ taraftaki duvara
yaslanmıştı.
Kenan’sa tam karşımdaki
koltukta oturmaktaydı. Kollarını iki yana uzatmış, rahat ve
alaycı bir tavırla sırıtıyordu. “Sonunda gelebildin.”
Saatine baktı. “Tam sekiz dakika oldu. Daha hızlı olmalısın
bundan sonra.”
Nefes
nefese kalmıştım. “Peki, efendim. Artık daha dikkatli
olacağım.” Etrafıma bakındım. “Ama şu bahsettiğiniz
davetsiz misafir nerede?”
“Ha,
o mu? Yatağın altına kaçtı.”
Koşup
yatağın yanında eğildim. Elimdeki defterle yeri yokladım fakat
sonunda elime geçen küçük bir fareydi.
Onu
kuyruğundan tutup sarkıtarak yeniden Kenan’ın önüne geçtim.
“Aferin.”dedi aldırış
etmeden. “Çabuk yakaladın.”
“Ama
bu oyuncak…”
“Biliyorum. Fakat sonuçta
davetsiz, değil mi? Her halükarda, beni ondan korumak zorundasın.”
“Lanet
olsun…”diye mırıldandım. Öfkem öyle şiddetliydi ki elleri
sıkıyordum.
Ayağa
kalktı aniden. “Kızdın mı?”
Başımı
salladım. “Hayır… Hayır, kızmadım tabii ki.”
Yaklaşıp elini omzuma
koydu. “Eğer kızdıysan bunu gizlemene gerek yok. Senin gibi
güzel bir kıza eminim ki kızmak da çok yakışacaktır.”
Gözlerimi kaçırdım.
“Başka bir arzunuz yoksa ben gidiyorum, efendim.”
Diğer
elini de omzuma koydu. “Başka bir arzum var.” Yüzüme eğildi.
“Yakın koruma istiyorum. Bu gece kendimi hiç güvende
hissetmiyorum. Yakından korumaya ihtiyacım var.”
“Nasıl
yani?” Kendimi ellerinden kurtarmaya çalıştım lakin müsaade
etmiyordu.
“Yani
bu gece burada benimle kalmanı istiyorum.”
Telaşla geri çekildim.
“İmkânı yok!”
“Nedenmiş? Sen benim
korumam değil misin? Bu senin vazifen. Hem ben bir şehzadeyim,
unuttun mu?”
Daha
dik ve ciddi durdum bu kez. “Ne olursa olsun, burada kalmam hiç de
uygun olmaz. Telefon numaram sizde var zaten. Kendinizi tehlikede
hissederseniz beni aramanız yeterli.”
Gitmeye hazırlanırken
kolumdan tutup sertçe çekti. “Emirlerime uymak zorunda olduğunu
biliyorsun.”
“Siz
de beni bu tuzaklara düşecek kadar saf olmadığımı biliyorsunuz.
Bırakın lütfen kolumu.”
Dudak
büktü. “O kadar akıllı olduğunu mu sanıyorsun?” Beni daha
çok çekip sarılmaya çalıştı. “Sen de diğer kızlar gibisin
işte! Senin değerin ne kadar, ha? Kaç para ediyorsun?”
Artık
durmalıydı. Bu kadarı fazlaydı.
O
bana sarılmaya çalışırken nacağına tekme atıp kolunu ters
çevirerek sertçe yere ittim onu.
“Yeter
artık, Kenan Bey!”diye bağırdım. “Kendinize gelin! Benim
değerimi mi merak ediyorsunuz? Ben söyleyeyim, siz o değeri asla
sağlayamazsınız! Çünkü ben kimseyi parayla ölçmem!”
O,
yerde şaşkınlık dolu gözlerle beni izlerken eğilerek selam
verdim ve dışarı çıktım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder