24 Ekim 2013 Perşembe

ON ÜÇÜNCÜ AY_BÖLÜM2


BÖLÜM 2
Böyle hayal etmemiştim.
İlk ciddi korumalık görevimin bu şekilde başlayacağını, yanlış kişilerden korumam gereken adama silah doğrultacağımı tahmin bile edemezdim.
Ama tüm suç onundu. Şu şehzade bozuntusu sebep olmuştu her şeye.
Padişah sizi bekliyor.”diye hatırlattım. Silahım onun sırtındaydı. “Lütfen bizimle gelin, efendim.”
Bunu neden yapayım?”diye sordu sakince. “Seni korumam yaparken bana mı danıştılar?”
Kızmaya başlıyordum. “Efendim!”
O esnada, açık olan kapının diğer yanında Tarık belirmişti. Nefes nefese kalmıştı, belli ki koşmuştu.
Durup şehzadeye zoraki bir selam verdi.
Demek sen de buradasın.”diye konuştu Kenan, gözleri Tarık’taydı. “Şimdiye kadar öğrenmiş olman gerekirdi. Nasıl olur da hala peşime düşme zahmetine girersin?”
Beni zor kullanmaya mecbur etmeyin.” Silahımın kilidini açtım. “Padişahtan tam yetki aldım. Gerekirse sizi zor kullanarak da alıkoyabilirim. Lütfen, beni buna mecbur etmeyin.”
Demek özel yetkin var. Korkmalı mıyım?” Güldü. “Korkmalıyım sanırım. İlk günden elinden dayak yersem sonrasında başıma daha neler gelir kim bilir?” Ellerini sanki kelepçe takacakmışım gibi önünde birleştirip uzattı. “Yani, geliyorum.”
Silahımı yavaşça indirdim. “Araba dışarıda, efendim. Gidelim.”
Tarık’la benim aramda yürüyordu şimdi.
Tuhaf bir adamdı bu şehzade. Ne işi vardı ki böyle pis bir yerde? Bir şehzadeye yakışıyor muydu hiç bu tür davranışlar?
Silahımı belime soktum yeniden. Arabanın kapısını açıp geçmesi için kenara çekildiğimde, binmeden önce durup yüzüme baktı. “Yazık olacak bu güzelliğe…” diye mırıldandı kendi kendine. “Keşke biraz daha çirkin olsaydın. O zaman senin için bu kadar çok üzülmezdim.”
Başımı yere eğdim öfke ve utançla. Ne diyordu bu adam böyle? Az ötemde dikilmekte olan Tarık garipsemiş bir şekilde bizi izliyordu hem de.
Arabayı ben kullanıyordum yine. Tarık yanımdaki koltuktaydı, Kenan ise arkada somurtuyordu.
Kaç yaşındasın?”diye sordu aniden, benim oturduğum koltuğa abanıp. Çocuk gibiydi tavrı. “Epey genç görünüyorsun.”
Ciddiyetimi bozmadım. “Yirmi iki.”
Benden küçükmüşsün. Demek babam sana özel yetki verdi, ha? Sana güveniyor olmalı.”
Yanıt vermedim. Tarık göz ucuyla beni süzüyordu.
Babamın niye seçtiğini anlayabiliyorum.”diye sürdürdü konuşmayı Kenan. “Bana silah çeken ilk korumasın. Cesaretine bayıldım.”
Burun kıvırdım. “Ben de sizin ukalalığınıza…”
Ne?”
Yok bir şey, efendim. Saraya diyorum, çok yaklaştık.” Tarık alttan alttan gülüyordu.
Saraya vardığımızda, arabadan indim ve Kenan’ın kapısını açıp beklemeye başladım. İnerken yüzündeki sırıtmayla karşımda durup yanağımı sıktı ve tepki beklemeden saray kapısına doğru yürüdü.
Tarık yanımdaydı. “Takma kafana. O gördüğü tüm kızlara aynı şekilde davranıyor.”
Takmıyorum zaten. Şımarık yetiştirilmiş sıradan bir şehzade işte.”
Sarayın süslü ve şaşalı koridorunda ilerlerken, karşı taraftan gelmekte olan genç ve güzel giyimli bir kadın dikkatimi çekmişti. Diz üstünde kırmızı bir elbiseydi üzerindeki. Oldukça alımlı yürüyordu ve parfümünün kokusunu buradan bile alabiliyordum.
Yanımda benimle birlikte yürümekte olan Tarık’a kaydı gözlerim. Suratını asmıştı, belli ki pek de hazzettiği biri değildi bu kadın.
Az ilerimizdeki Kenan da duraksayıp kadının önünde durdu.
Kadın gülümsedi. “Kimleri görüyorum böyle? Sen buraların yolunu bilir miydin, Kenan?”
Bu seni ilgilendirmez.”diye kestirip attı Kenan asabiyetle. “Asıl sen niye buradasın? Yine neler planlıyorsun?”
Kadın usulca ona yaklaştı. “Ne çabuk bunları sorgular oldun? Daha şimdiden bıktın mı yoksa benden?”
Kenan sıkılmış gibiydi. “Söz oyunlarına ayıracak vaktim yok, Jale. Mümkünse artık bırak peşimi. Yoksa bıkmaktan da öte nefret etmeye başlayacağım senden.”
Jale geri çekildi. “Ben artık gitmeliyim. Kalıp seninle bu güzel sohbeti devam ettirmek isterdim fakat valide sultana verilmiş bir sözüm var. Ama unutma, yine geleceğim.”
Jale denen kadın topuklu ayakkabılarıyla döşemeyi döverek ve bana kaçamak gizemli bakışlarını savurarak yanımızdan geçip uzaklaştı.
Kenan odasına gitmek üzere üst kata çıktığında ben de Tarık’la birlikte personel binasına varmıştım.
Kimdi o kadın?”diye sordum ona çaylarımızı yudumlarken. “Sıradan birine benzemiyordu.”
Şehzadenin nişanlısı. Daha doğrusu zoraki nişanlısı… Şehzade hiç istemedi onu. Ama padişah ve valide sultan onun en iyi hatun adayı olduğunu düşünüyor.”
Şehzadenin isteklerini umursamıyorlar mı yani?”
Eğer gerçek bir şehzade gibi davransaydı elbette istekleri göz ardı edilmezdi. Ama o hiçbir şeyi umursamamayı seçti. Yani söz söylemeye hakkı olmadığını kendisi de biliyor.”
Yani padişah beni bu yüzden tuttu…”dedim düşünceli bir şekilde. “Onu gerçek bir şehzade haline getirip evliliğe hazırlamam için… Fakat o kız… Hangi erkek öyle biriyle evlenmek ister ki?”
Şehzadeyi seviyor olmalı. Yoksa o playboy bozuntusuyla da aklı başında olan hiçbir kadın evlenmez, inan bana.”
Madem bu adamdan bu kadar çok nefret ediyorsun, neden bırakmıyorsun korumalığı?”
Sorun onu şaşırtmıştı. “Para kazanabilmek için bunu yapmak zorundayım, bu kadar basit.”
Gülümsedim. “Kızma, canım. Öylesine sordum sadece.”
Tarık’la odalarımız yan yanaydı. Hava karardığında, akşam yemeğinin ardından hepimiz odalarımıza çekilmiştik. Şehzade bozuntusunun sesi çıkmıyordu şimdilik.
Tam yatmaya hazırlanırken çalmıştı telefonum. Arayan annemdi.
Kızım…”dedi sevgi dolu sesiyle. “Nasılsın? Alıştın mı saraya bakalım?”
Sıkıntımı belli etmemeye çalışarak konuştum. “Alıştım sayılır. O kadar da hayran olunacak bir yer değilmiş, anne. Padişah iyi birine benziyordu ama.”
Padişahla mı tanıştın? Gerçekten mi? Ah, bu harika! Nasıl biri? Anlatsana biraz.”
O sırada telefonum bataryanın azaldığına dair uyarı veriyordu.
Şarjım bitiyor, anne.”dedim. “Yarın anlatsam olur mu?”
Olur tabii. Yemeklerini aksatma sakın. İyice beslen, tamam mı?”
Tam kapatmıştım ki telefonu, yeniden çalmaya başladı. Bu kez arayan Kenan’dı.
Alo?” Sesim titrek çıkıyordu.
Odama gel.”diye emretti.
Ne?”
Odamda davetsiz bir misafir var, gelip onu kovmanı istiyorum.”
Davetsiz misafir mi?”
Çabuk gel dedim! Burada bir…”
Telefonum son bir ses çıkararak kapanmıştı aniden. Bataryam bitmişti.
Sinirli bir hareketle yatağımdan kalkıp yeniden kıyafetlerimi giyindim ve odadan çıktım.
Kenan’ın odası yan binadaydı. Yani saltanat ailesinin özel binasında…
Kimseye görünmemeye çalışarak binanın giriş kapısından geçtim ve boş koridorda yürüyerek onun odasını bulmaya çalıştım.
Hangisiydi ki onun odası? Bütün kapılar birbirine benziyordu.
Merdivenleri çıkı üst kata vardığımda az ötedeki açık kapıya yöneldim içgüdüsel olarak.
Geniş bir odaydı. Kocaman avizeler sarkıyordu tavandan aşağıya. Karşıdaki duvarda birçok farklı şekilde ve tasarımda gitar duruyordu. Gereğinden fazla büyük yataksa sağ taraftaki duvara yaslanmıştı.
Kenan’sa tam karşımdaki koltukta oturmaktaydı. Kollarını iki yana uzatmış, rahat ve alaycı bir tavırla sırıtıyordu. “Sonunda gelebildin.” Saatine baktı. “Tam sekiz dakika oldu. Daha hızlı olmalısın bundan sonra.”
Nefes nefese kalmıştım. “Peki, efendim. Artık daha dikkatli olacağım.” Etrafıma bakındım. “Ama şu bahsettiğiniz davetsiz misafir nerede?”
Ha, o mu? Yatağın altına kaçtı.”
Koşup yatağın yanında eğildim. Elimdeki defterle yeri yokladım fakat sonunda elime geçen küçük bir fareydi.
Onu kuyruğundan tutup sarkıtarak yeniden Kenan’ın önüne geçtim.
Aferin.”dedi aldırış etmeden. “Çabuk yakaladın.”
Ama bu oyuncak…”
Biliyorum. Fakat sonuçta davetsiz, değil mi? Her halükarda, beni ondan korumak zorundasın.”
Lanet olsun…”diye mırıldandım. Öfkem öyle şiddetliydi ki elleri sıkıyordum.
Ayağa kalktı aniden. “Kızdın mı?”
Başımı salladım. “Hayır… Hayır, kızmadım tabii ki.”
Yaklaşıp elini omzuma koydu. “Eğer kızdıysan bunu gizlemene gerek yok. Senin gibi güzel bir kıza eminim ki kızmak da çok yakışacaktır.”
Gözlerimi kaçırdım. “Başka bir arzunuz yoksa ben gidiyorum, efendim.”
Diğer elini de omzuma koydu. “Başka bir arzum var.” Yüzüme eğildi. “Yakın koruma istiyorum. Bu gece kendimi hiç güvende hissetmiyorum. Yakından korumaya ihtiyacım var.”
Nasıl yani?” Kendimi ellerinden kurtarmaya çalıştım lakin müsaade etmiyordu.
Yani bu gece burada benimle kalmanı istiyorum.”
Telaşla geri çekildim. “İmkânı yok!”
Nedenmiş? Sen benim korumam değil misin? Bu senin vazifen. Hem ben bir şehzadeyim, unuttun mu?”
Daha dik ve ciddi durdum bu kez. “Ne olursa olsun, burada kalmam hiç de uygun olmaz. Telefon numaram sizde var zaten. Kendinizi tehlikede hissederseniz beni aramanız yeterli.”
Gitmeye hazırlanırken kolumdan tutup sertçe çekti. “Emirlerime uymak zorunda olduğunu biliyorsun.”
Siz de beni bu tuzaklara düşecek kadar saf olmadığımı biliyorsunuz. Bırakın lütfen kolumu.”
Dudak büktü. “O kadar akıllı olduğunu mu sanıyorsun?” Beni daha çok çekip sarılmaya çalıştı. “Sen de diğer kızlar gibisin işte! Senin değerin ne kadar, ha? Kaç para ediyorsun?”
Artık durmalıydı. Bu kadarı fazlaydı.
O bana sarılmaya çalışırken nacağına tekme atıp kolunu ters çevirerek sertçe yere ittim onu.
Yeter artık, Kenan Bey!”diye bağırdım. “Kendinize gelin! Benim değerimi mi merak ediyorsunuz? Ben söyleyeyim, siz o değeri asla sağlayamazsınız! Çünkü ben kimseyi parayla ölçmem!”
O, yerde şaşkınlık dolu gözlerle beni izlerken eğilerek selam verdim ve dışarı çıktım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder